16 Nisan 2008 Çarşamba

ɐsʎıʞıs unʎnʞo

bu ʎɐzıʎı böʎ1ǝ sɐ1ɐʞ qösʇǝɯǝʎǝ ʎɐɹɐʎɐn dɐ bıɹ sıʇǝ ʌɐɹɯış. ɯı11ǝʇın ışı qüɔü ʎoʞ ɥǝɹɐ1dǝ. nǝʎsǝ, ɐdɹǝsı ʌǝɹıp ʞɐçɐʎıɯ bǝn: ʍʍʍ.ɟ1ıpʇǝxʇ.oɹq

4 Nisan 2008 Cuma

Enflasyon

Oturduğum semtte kiralar son 4 yılda 550YTL'lerden 1200YTL'lere kadar çıktı. Yani yaklaşık 2.18 katına. Bir başka ifadeyle, artış %118 civarı. Bu da demektir ki yıllık kira artışı %21.5 seviyelerinde.

Son benzin aldığımda -ki 15 Aralık 2007 civarıydı- benzinin litre fiyatı 2.96YTL'ydi. Üç buçuk ay sonra, bugün, 3.28YTL; artış %10.8. Düz hesapla yıllık %37 gibi bir oran. Dizel aynı dönemde 2.68YTL'den 2.96YTL'ye fırladı. Yıllık artış yine %36 civarında.

Geçen sene markette gördüğüm terlik-papuç karışımı nesnelerin fiyatı, hafızam beni yanıltmıyorsa, 4.50YTL civarıydı. Bu sene ise aynı papucun yeni modeli 4.90YTL. Artış yalnızca %9!!!

Toplamak gerekirse: Giderlerimin en büyük, en kallavi kısmını oluşturan kira ve benzin harcamalarım, yıllık %22-%37 arasında bir oranla artıyor ama açıklanan yıllık enflasyon oranı yaklaşık %9. Yani papuç harcamamın artış hızıyla aynı. E o zaman bu enflasyon oranları papucumun enflasyon oranı oluyor, değil mi!?

12 Nisan 2008 itibariyle güncelleme: Dizelin fiyatı %5.7'lik zamla 3.13'e ulaşmış oldu. 15 Aralık 2007'den 12 Nisan 2008'e kadar geçen dört aylık sürede dizel fiyatındaki artış %16.8 olmuş oldu. Bu hız, yıllık %59'luk artışa tekabül ediyor. Ekonomiye ve hükümete "iyi" diyen dostlara sevgilerimi iletiyorum.

3 Nisan 2008 Perşembe

Sabit Protesto

Ve nihayet, toplumun her türlü beklentisini görmezden gelmeyi başararak, "millet ne der" diye düşünmeyi bir kenara bırakma cesaretini göstererek, uzun yıllar içinde toplumdaki hemen hemen tüm bireylerin bünyesine yerleşmiş en güçlü alışkanlıklarımızdan biriyle vedalaştım geçenlerde: artık sabit telefonum yok!

Evet, Türk toplumu belki buna henüz hazır değil. [Ertuğrul Özkök modu] Ama gelin hep beraber kabul edelim ki Türkiye değişiyor. Artık 10 sene önceki ülkede yaşamıyoruz. [/Ertuğrul Özkök modu]

Şaka bir yana, cep telefonu teknolojisiin henüz yaygınlaşmadığı, sabit telefonunsa standartlaşmaya başladığı dönemde evde telefon olmayışı konu-komşu tarafından yadırganabilecek, neredeyse açıklama yapma gereği hissettirecek bir durumdu. Bugün ise, kontrolsüz büyüyen tüketim özentimiz sonucu hemen herkes cep telefonu kullanıyor. Aslında tek başına bu gerçek dahi ev telefonu kullanmanın artık faydasız olduğu sonucuna varmaya yeterli. Ama benim açımdan hala daha güçlü bir bahaneye ihtiyaç vardı. Neyse ki yüce hükümetimiz beni bahane aramak derdinden kurtarmıştı da yabancı sermayeye hediye edivermişti Türk Telekom'u! Ve ben, artık sabit hattımı kapatmakta özgürdüm! Telekom'un paketlenip sunulmasının üzerinden geçen onca zamandır yatan, beş-on kilometre mesafedeki ofise gidip de kapatma dilekçesini teslim etmeye üşenen ben, o mukaddes gün geldiğinde tembelliğimin üzerini kolpadan bir protestoyla örtmeye kararlıydım. Dilekçeyi teslim alan memur hattımı neden kapatmak istediğimi sorduğunda, ilk defa duyduğuna emin olduğum o sarsıcı yanıtı yapıştırdım: "Türk Telekom'un yabancıya satılması nedeniyle!". O an olması gerekenlerin sırası şuydu:
  1. Memurun yüzünde şaşkınlık ifadesi belirmesi
  2. Şaşkınlığın yerini dehşet ifadesine bırakması
  3. Memurun gözlerinin yaşarması ve benim, öncü protestomun verdiği gurura gark olmam.
O an olanlar ise şöyleydi:
  1. Memur: "Siz de mi o yüzden.. Eee, etki-tepki meselesi!"
  2. Ben: "Aaa, bu yüzden kapatan oluyor mu yaw?!"
Evet, öncü olmak gibi bir derdim veya beklentim elbette ki yoktu. Ama bu kapatma sebebinin bu işlere bakan memurda bir alışkanlık hissi yaratması epey mutlu etti beni. Demek ki toplumum, sahibi olduğu kurumların elden çıkarılmasına o kadar da sessiz kalmıyormuş. Demek ki hala umut varmış.