Ergenekon operasyonunun derin devlet olma mücadelesi veren iki odağın çarpışması olduğunu düşünmüştüm önceleri. Liberal ve dinci kesimler ise bu düşüncemin ötesinde, darbe hazırlığını çökertme iddiasında bir operasyon tasvir edegeldiler. Diğer tarafta Atatürkçü kesim, ulusalcı kesim ve solun bir bölümü, operasyonun amacı dışına çıkıp muhalefeti yok etme hedefinde olduğunu iddia ettiler.
Farklı tarafların tutumları sakin kafayla değerlendirildiğinde, son bahsettiğim kesimin haklılık payı olduğunu görüyorum kendi adıma.
Neden?
Cemaatten başlayalım: tartışma şansına sahip olduğum cemaat mensupları operasyonun demokratikleşme hedefine katkıda bulunacağı konusunda net görüşe sahip. Onlara göre ordu siyasetin fazlaca içinde -ki bu konuda bence haklılar- ve darbe şakşakçısı insanlar ergenekon'un derinleşmesini istemiyor. Burada bir eleştirim var: darbe şakşakçısı kesimin tanımındaki değişkenlik. biliyoruz ki cemaatin lideri de zamanında darbecilerin yanındaydı.(bkz: fethullah gülen/#14626256) (bkz: fethullah gülen/#6714042) O dönemde darbecilerin şakşakçılığını yapan Fethullah Gülen'e bağlılık gösteren bir grubun ancak ve ancak bugün darbeye karşı çıkması hiçbir şeyi ispat etmese de düşündürücüdür.
Liberal kesime geldiğimizde ise farklı sıkıntılar görüyoruz. bu kesimin uzun yıllardır süren suskunluğunun yine ancak bugün bozulması. Evet, Türkiye siyasetinin liberal fikir önderleri sivil anayasa ve darbecilerin yargılanması konusunda tamamen sessiz değildi şimdiye kadar. Nokta gibi dergiler aracılığıyla seslerini kısmen duyurma şansları oluyordu ama mücadele güçlerinin tamamının mecmualardan ibaret olmadığını da biliyoruz. 80’lerde suskun kalmalarını mazur görsek dahi, özellikle 90’ların sonundan itibaren son üç yıldaki kadar mücadele vermemelerini neye bağlamalıyız? Devam ederek soralım: haydi derin devletle mücadeleye –kabul edilebilecek sebeplerden dolayı- müdahil olmak istemediniz; peki yakınınızdakilerle mücadele etmek de mi zordu?
http://www.odatv.com/...kleri_ortaya_cikti-15877.html
Bu iki odağın karşısındaki kesimin, özelde Atatürkçülerin ve solun bir bölümünün “bu kişiler de alınıyorsa yok artık” serzenişleri yine ne bir dayanak, ne de bir ispat. Tek bir isim özelinde (Erol Manisalı) ben de aynı şaşkınlığı yaşadım ama yasal bir sürecin eleştirisi bu olamaz.
Ergenekon operasyonu gerçekten salt yargıyı ilgilendiren bir durum olabilir, tezgah olabilir, derin devlet olma mücadelesi olabilir… Ne olursa olsun bir iddianameye dayanmaktadır ve beni rahatsız eden, Atatürkçü kesimin bahsettiğim serzenişine zaman zaman hak vermeme yol açan da, operasyonun muhalefet karşıtı bir sindirme harekatına dönüştüğüne ikna eden de iddianamenin kendisidir.
İddianameden bir bölüm şöyle:
http://i.milliyet.com.tr/...iddianame.aspx?sayfa=1883
""...Tayyip'le Fatih Ürek sözü değil, yani Fatih Ürek gerçi Tayyip'ten elli kat şerefli ama çünkü sadece kendisini satıyo.." diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanını aşağıladığı, dosya kapsamında soruşturmaya konu olan diğer şüphelilerin de her fırsatta devlet büyüklerine karşı aynı tavırı takındıkları tespit edilmiş olmakla şüphelinin Ergenekon terör örgütü mensupları ile aynı görüş ve düşünceyi paylaştığı anlaşılmıştır."
Temelde söylenen şu: “Ergenekon şüphelileri erdoğan’a karşı. bu adam da karşı. o zaman bu adam Ergenekoncularla paralel düşünüyor.”
Ergenekoncuların ayırt edici tek özelliği Erdoğan’a karşı olmaksa “bu iş muhalefeti susturmak için çıktı” diyenler tamamen haklı değil mi?
Kişilerin suçlanması için bu tip argümanlar yeterliyse “hukuk dışına çıkılıyor” diyenler doğruyu söylüyor.
Bu gibi durumlar insanların ergenekon operasyonuna olan inancını azaltıyor. gerçekten derin devlet çökertilecek, gerçekten darbeciler ortaya çıkarılacak mı? Zannetmiyorum.
Çökertilmek istenen nasıl bir derin devlet ki de hiçbir istihbarat ağı yok, operasyondan hiçbir şekilde haberi olmuyor? Nasıl bir derin devlet ki akp yöneticisinin –artık nereden biliyorsa- “daha çok dalga olacak” sözünden sonra onlarca silah, yüzlerce mermilik gömülerden oluşan kanıtlar yok edilmiyor?
Cumhurbaşkanı eski bir darbeciyle yan yana pozlar verirken nasıl çıkarılacak darbeciler meydana?
Ben hala eski darbecilerin yargılanmasını, bugünün mevcut darbe planlayıcılarının durdurulmasını, derin devletin bir daha yeniden doğmamak üzere çökertilmesini istiyorum. ama Ergenekon operasyonunun bunu sağlayacağından emin değilim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Burada dile getirilen kaygılar elbette çok önemli. Dava karşısında güçlü bir tavır almayı güçleştiren pek çok parametre var işin içinde. İddianameden yaptığın alıntı ilginç gerçekten. İddianamenin o bölümünü -üşendiğim için- okumadım, suçlama yalnız böyle bir iddiaya dayanıyorsa, pek dayanıksız olduğu söylenebilir elbette. Bu, söz konusu sanığın başının belada olmadığı anlamına gelebilir, ancak Ergenekon gibi çok kapsamlaı bir konuda meselenin karmaşıklığını da hesaba katmak gerektiği düşüncesindeyim.
Meselâ Ergenekon kapsamında tutuklanan Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi Susurluk davasından da tanıdığımız, Türkiye'nin karanlık tarihi içinde ne gibi rolleri olduğuna dair hiç kuşku bulunmayan isimlerin dava kapsamında tutuklananların önemli bir kısmını oluşturduğunda anlaşmamız gerek.
İşler tam da bu "önemli bir kısım" noktasında çetrefilleşiyor. Göz altına alınanların ya da tutuklananların geri kalanı hakkında kamuoyu çok az şey biliyor. "Kurt puslu havayı sever" sözünü hatırlatırcasına bu az bilgi üzerine o kadar çok spekülasyon üretiliyor ki zaten karışık olan kafalar (benim kafam da dahil) iyice karışıyor. Senin de ifade ettiğin gibi, kişinin suçsuz olup olmadığına gerçekleştirdiği böbrek ameliyatlarının sayısına bakılarak karar verilmeye çalışılan sürrealist bir noktaya doğru hızla ilerliyoruz. Sonra iddianame geliyor, bakıyoruz ki, meselenin tıpla alâkası yok, işin içinde iş var.
Yine de bütün kafa karışıklıkları oluştukları hızla sönümlenmiyorlar. Emniyetteki cemaat kadrolaşmasının boyutları hakkında köşe yazarlarının sık sık serzenişte bulunduğuna şahit oluyoruz. İktidarın muhalefeti güçsüz düşürecek bir operasyona "dur" demek konusunda ivecen davranmayacağı muhakkak. Öte tarafta pek hızlı ilerle(ye)meyen bir "Deniz Feneri" davası var. Türkiye'de yargı bağımsızlığı diye bir şeyden söz edilemeyeceğini de bilmeyen yok herhalde. Bütün bunlar kesin bir görüş oluşturmak konusunda herkesi zorlayan konular. Ben, yine de, davanın derin devletin tasfiyesine yöneldiği ölçüde önemli olduğu, dikkatle takip edilmesi gerektiği kanaatindeyim. "Ergenekonun avukatlığı"ndan öte bir muhalefet söylemi geliştiremeyen Kemalist cephenin tutunacak tek dalının bir çetenin savunulması olması Cumhuriyet tarihine bakıldığında hayli ironiktir.
Yalnız bir sorum var: Başka yerlerde de karşılaştım. Ergenekon davasına "solun bir kesimi"nin tepki gösterdiğini söylüyorsun. Bu kesimin solun hangi kesimine denk geldiğini merak ediyorum. Açıkçası son dönemde soldaki parti ve örgütlerin konuya bakışlarını gözlemlemek konusunda pek başarılı olamadım. Bu görüşü savunanların kimler olduğunu, bu nedenle merak ediyorum. Bir de onların ne söylediğine bakmakta yarar var.
Yazdığın yorumun kıymetli düşüncelerini paylaştığın ilk bölümü için yazmayacağım; birbirimizi doğrulamanın, kavramlar ve mantık üzerinde el sıkışıp tartışmamızın tek sağlıklı yolu yüzyüze görüşmektir diye düşünüyorum bu yazışma özelinde.
Yazının soru içeren son kısmına gelince.. STK ve siyasi partiler seviyesinde Ergenekon Operasyonu karşısındaki tavırların yeteri kadar net. CHP-AKP ikilisinin avukatlık-savcılık "oyunu" sırasında davanın siyasi yönünün yanı sıra toplumsal boyutu olduğunu, Türkiye'nin potansiyel cuntalardan kurtulması için Ergenekon'un bir fırsat olduğunu görebilenlerle çarklarının eskisi kadar rahat dönmeyeceğinin farkına varanlar arasındaki nispeten daha ciddi tartışmalarda söylenenler, genel çizgilerini koruyarak tekrarlanıyor zaten. Solda ÖDP'nin genel tavrı ortadayken parti örgütünden olup da Ergenekon'un amacından saptırıldığını söyleyen, EMEP'in kuruluşunda rol aldığı halde EMEP'in tavrından farklı olarak operasyonda muhalefet karşıtlığının asıl amaç olduğunu söyleyenler olduğu gibi İP (sol? olduğu kadar) içinde de "darbeyle olmaz" diyebilenlerin olmasına şaşırmamak gerek. Kategorizasyonun dışına çıkıp partinin söylediğinden sapmak, solun yadırgamaması gereken bir eylem.
CHP ve İP'i malûm nedenlerle solun bir parçası olarak görmüyorum. Daha doğrusu, benim "sol" tanımımda bu iki partinin yeri yok. Başkalarının "sol"u bu partileri içerecek biçimde tanımlamasına da bir itirazım olmaz tabii, zira tanımlamaların bir amaç değil, olsa olsa tartışmayı kolaylaştıracak pratik birer araç olduğunu düşünüyorum. O nedenle sorum da aslında sosyalist/ sosyal demokrat sol içindeki gruplara yönelikti. Ona da cevap vermişsin zaten.
Yazıdan sol parti ya da örgütlerden bazılarının "resmi" görüşünün Ergenekon soruşturmasının muhalefeti sindirme amaçlı kullanıldığı yönünde olduğunu çıkarmıştım. Bilgi sahibi olmadığım için biraz şaşırmıştım da açıkçası. Yorumda açıklayınca benim açımdan da anlaşılır oldu. Tabii ki Türkiye'de varlığı hayli tartışmalı olan sol da konuyla ilgili genel kafa karışıklığından payını aldı. Partilerin "resmi" görüşleri bir yana üyelerinin/ kurucularının/ sempatizanlarının parti görüşlerine katılmaması da olağan elbette. Soruyu sorarken amacım varolan kategorizasyonları pekiştirmekten ziyade bilgi sahibi olmaktı.
AKP'nin düşüşe geçtiğine ilişkin emarelerin (kıyamet alâmetleri?) davanın "muhalefeti sindirme" yönüne bir "katkı"da bulunup bulunmayacağı da dikkatle gözlenmesi gereken bir konu bana göre.
Sol'un tanımı konusnudaki ifadelerine tamamen katılıyorum. Ancak toplumsal algılamanın da bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum. Algılamanın sahibi toplumun hangi toplum olduğuna bağlı olarak değişen bir tanım üzerinden grupları ayrıştırmak veya etiketlemek elbette ki çok sağlıklı değil.
Türkiye'de sağ seçmen CHP'yi sol olarak görüyor, sol seçmen "diğerlerinden farkı" yok diyorsa bu tanımın referans alınamayacağı açık.
Bu konu aslında kısa yazılarla doyurucu seviyede tartışılamayacak kadar zengin ama yazmadan da edemedim: Yine aynı toplumsal algılamalar nedeniyle "sol" olmanın ayırt edici birkaç emaresi olmasını beklemek de çok büyük bir haksızlık olmaz. Bugün toplumda sol parti fikri oluşturduğuna inandığım DTP, HADEP ve özellikle DEHAP zamanında CHP'yi (SHP'yi) sol olmamakla eleştiren DTP uzun zamandır sol siyaset üretmiyor örneğin. İP de -yine bireyler örneği üzerinden anlatıyorum- bu durumu eleştirebiliyor ama MHP tabanından da İP'ye oy çıkıyor. Yani ırk siyaseti yapan bir partinin doğal seçmeni sol görüntüye sahip bir partiye oy veriyor ve bu ikinci parti halkın genelinde solcu olarak görülse de aslında ırk temelinden siyaset üreten ayrı bir parti.
Bu herhalde Türkiye'de olur sadece :)
Söylediğin gibi sağ-sol meselesi biraz karışık. Ama bu karışımın esas nedeninin Türkiye'nin sosyalist mücadele tarihinde örgütlerin Kemalizm'le ilişkilerini tanımlamakta yaşadığı sıkıntılara bağlıyorum büyük ölçüde. İP ve CHP bunun en güzel örnekleri. İP'in (ve CHP'nin) söylemiyle MHP'nin söylemi arasında hiçbir fark yokken birini sol diğerini sağ olarak tanımlamak bu tanımların "kullanışlılığı"nı ortadan kaldırıyor.
DTP ise biraz daha karmaşık. Sanırım dünyanın her yerinde ulusal mücadele veren partilerşn söylemi ile belirli bir ideolojiyi savunma gayretindeki partiler arasında önemli farklar oluyor. Çoğunlukla bunun nedeni, ulusal mücadelenin "acil" (yüksek öncelikli) sorunları pek çok ideolojik ayrışmayı görünmez kılması. Sosyalistlerle Kürt burjuvazisini ve Kürt milliyetçilerini "normal" koşullarda aynı parti bünyesinde görmeyi beklemeyiz. Söylemin bu ideolojik çeşitliliği kapsama çalışması da pek çok muğlaklığa kapı aralıyor doğal olarak.
Dediğin gibi, bu konu kısa notlarla tartışılıp bitirilecek bir konu değil. Hattâ uzun notlarla tartışılıp bitirilebilecek bir konu da değil. Yine de zaman zaman gündeme getirip çeşitli vesilelerle üzerinde tekrar düşünmek verimli olabiliyor.
Yorum Gönder