Bir tartışmanın başlangıç noktasının "kavramlar ve tanımlar üzerinde uzlaşı" olarak belirlenmesi, tartışmanın sağlıklı ve verimli bir biçimde sürdürülebilmesi için güzel ve gerekli bir adımdır. Ancak bu uzlaşı çabasının, ihmal edilebilir miktarda çabayla dahi "yeniden tanımlama" haline dönüşmesi de mümkündür. Ve ne yazık ki kavramların ve tanımların yenilenmesi kimi zaman onların içinin boşaltılmasıyla sonuçlanır.
ABD'nin Irak'ı işgali öncesi ve sırasında yaşananlar, "aşk" gibi, "anne" gibi güzel kelimelerin yanına yakışacak kadar güzel başka bir sözcük olan "demokrasi"nin içinin boşaltılmasının acı bir örneği olduğu kadar, kavramların nasıl kişiliksizleştirilebileceğinin de paragonudur.
Bu başarının maliği G. W. Bush'un dost ve müttefiklerinden yalnızca biri olan Başbakan Erdoğan ve ekibi de aslında bu bağlamda Bush'tan geri kalmaz. Bu ekibin laiklik ve irtica gibi kavramların yeniden tanımlanması isteği uzak geçmişin enstantanelerinden birer örnek değil, güncel olaylardır: Bülent Arınç'ın laikliğin yeniden tanımlanması isteği (!) ile Erdoğan'ın "irtica yeniden tanımlansın" çıkışı, siyasal İslam'ın popülerliğinin doruk noktalarını yaşadığı Erbakan dönemine değil, 2006'nın son aylarına denk gelir. Bu iki çıkışın hemen hemen aynı dönemlerde gerçekleştirilmiş olması da aslında planlı atılan adımlar olduklarının göstergesidir.
Bugün yine aynı ekibin zihninden çıkan, yine birbirine yakın tarihlerde takvimlerdeki yerini alan, yine bir yeniden tanımlama atağı yaşıyoruz: Önce, 2007 yılı başında Fethullah Gülen destekli Abant Platformu Alevilik'i masaya yatırdı ve aynı dönemde AKP'nin Alevi oylarını kazanmak üzere Alevi adayları vitrinine çıkaracağı haberleri yükseldi. Daha sonra ise, sağır sultana kulak tıkatacak gürültüyle Erdoğan'ın "muharrem iftarı"na katılacağı duyuruldu. Tüm bu gelişmeler sırasında ise asıl ilginç olan, bin yılı devirmiş Alevilik'in, yeni bir popüler kültür öğesi gibi lanse edilmesi, gazetelerin Alevilik'e dair yalan-yanlış postülatlar yayınlaması ve bu alternatif yaşam biçimi (!) Erdoğan tarafından gün ışığına kavuşturulmuş gibi bir atmosfer yaratılmasıydı.
Ilımlı İslam'ın figüranlarının bu atılımlarının samimiyeti ve bu atılımlara Aleviler'in tepkileri çoktandır tartışılıyor. Ancak süren bu tartışmaların gidişatı, Alevilik kavramının içinin boşaltılmasından çıkar sağlayacakların ekmeklerine yağ sürmeye başlamış durumda. Burada iki soru sorulabilir: 1. Bu çıkar sahipleri kimlerdir? 2. Bu işten ne gibi çıkarları olabilir?
Alevilik tartışmasının çıkar sahipleri kimlerdir? Çıkarları nelerdir?
Alevilik'in toplumda yanlış veya eksik bilinmesi elbette ki istenen bir durum değildir. Dolayısıyla, toplumun bu anlamda bilinçlendirilmesinin sağlanması olumlu bir çabadır. Ancak durumdan vazife çıkaran bir grubun yine kendileri tarafından seçilen kişilerden oluşmuş bir ekip arasında Alevilik'i tartışması, Alevilik'in topluma anlatılması amacına değil, toplumda Alevilik ile ilgili soru işaretlerinin artmasına katkı sağlar. Bu kafa karışıklığı ise toplumun her daim manipüle edilebilir durumda tutulması için gerekli bir altyapıdır: gerektiğinde Alevilik, Sünnilik'e karşı istenmeyen, tercih edilmemesi ve desteklenmemesi gereken bir seçenek yani bir "öteki" olarak sunulabilir, gerektiğinde kendini Alevilik içinde tanımlayan muhalif veya reformist unsurlar kimliksizleştirilmiş yeni Alevilik tanımı içinde törpülenir ve zayıflatılabilir. Tayyip Erdoğan'ın ünlü "Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse ben de Alevi'yim" demeci ve AKP'yi sosyaldemokrasinin yeni adresi olarak gösterme çabası, bu gayretlerin örnekleridir.
Konu bu anlamda değerlendirildiğinde, Alevilik'in birden bire müthiş bir ivmeyle tartışılmaya açılması, Ilımlı İslam'ın mimarlarının projelerini dayandırdığı temellerden biri olmasa bile taşıyıcı kolonlardan biri olarak görülebilir!
AKP'nin bu açılımının Aleviler içinde doğurduğu tartışmaların AKP tarafından amaçlandığına inanmasam da AKP tarafından memnuniyetle karşılanacağına da şüphe yok. Zaten Alevilik'in dışında olup da Aleviler tarafından ortaya konulan tavır ve alınan kararları tartışma maddesi olarak gündemde tutan AKP yanlısı gazetecilerin bolluğu da bu memnuniyeti bir anlamda ispatlıyor.
Şu halde, Alevilik'in bir tartışma konusu olarak yoğun bir şekilde gündemde tutulması, varolan sistemin güvencelerinden biri olarak gösterilmesi ve bu algılamanın pekiştirilmesi, sistemle olan ilişkisinin yeniden düzenlenmesi beklentisi ancak Ortadoğu halklarının geleceğini yalnız kendi kalemleriyle çizme isteğinde olanlarla bunların mürekkeplerinin işine yaramaktadır.
Bu demek değildir ki Alevilik veya diğer herhangi bir din veya dünya görüşü bir tabu olarak kalmalıdır. Aksine, içlerindeki aydınlanmacı unsurlar baskın öğeler haline gelmelidir ki topluma hizmet edebilsinler ve varlıklarını sürdürsünler.
İşte o zaman ve ancak o zaman farklılıklar kutuplaşma sebebi olarak değil, zenginlik kaynağı olarak görülecektir toplumda.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder