7 Ocak 2008 Pazartesi

"Üniversiteye herkes gitmemeli"


Söze bodoslama girmeyi severim. Belki de bu yüzden, lafı eveleyip gevelemeden konuşanlara da ilk notum hep olumlu olmuştur. Yeni YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan'ı birden bire sevmemin(!) ya da kendisine ısınmamın sebebi de bu durumdur herhalde: Sanki Cumhurbaşkanı ve Başbakan kendisine hiç "Aman Hoca, dikkat et, birşey söylersin de ipimizi çekerler" (*) diye ayar vermemiş de Başkan hazretleri bu sefer "Amaç, sadece belli sayıda insanı üniversiteye taşımak olabilir. Okullar bedava. Hiçbir yerde görülmemiştir." (*) diye buyurmuşlar. Öyle asi, öyle başına buyruk!

Ben ne kadar işi şakaya vurmaya çalışsam da bu sözleri söyleyen insan -kuruluş şekli ve icraat dosyasının içeriği ne olursa olsun- Türkiye'de yüksek öğrenime yön verme sorumluluğunu taşıyan kurumun başı, ve bu kişinin ağzından dökülenleri geleceğin biraz bulanık bir kopyası olarak kabul etmek mümkün.

Yüksek öğrenimin geleceğinin fotoğrafı Özcan'ın bu sözleriyle özetlenebilecekse Türkiye'nin bugünden daha karanlık günlere doğru yol alacağını kestirmek zor değil.

Ancak Özcan -istemeden de olsa- önemli bir kararı da tartışmaya açmış oldu. Açıklamaları özetleyen yukarıdaki cümlelerden ilki üzerinde kafa yormaya değer aslında:
"Amaç, sadece belli sayıda insanı üniversiteye taşımak olabilir." Bu "belli sayıda insan"ın kimler olacağına dair yöntem ve öngörüleri bir süre için bir kenara bırakacak olursak, önerilen durumun "iyi" olmaktan öte bir çeşit gereklilik olduğunu düşünüyorum.

Evet, sosyal devlet anlayışı bireylerin temel gereksinimlerinin devlet tarafından karşılanmasını ve dahası, bu gereksinimlerin karşılanabilirliğini garanti etmelidir. Biraz daha açmak gerekirse, devletin görevi -örneğin- yalnızca üniversiteye giden kesimin bu alana ilişkin masraflarını karşılamak değil, aynı zamanda üniversiteye gitmek isteyenlerin gidebileceği üniversiteler de kurmak olmalıdır. Ancak, yine eğitim örneği üzerinden gidecek olursak, dengeli ve sağlıklı toplum gelişimi için, eğitim alanında gerçekleştirilmesi gereken yatırımlar üniversitelerle sınırlı kalmamalıdır. Üretim kültürünün oluşması ve devamı için gerekli ara eleman ihtiyacının da yine devlet tarafından yetiştirilmesi, kapitalist düzende yalnızca yırtıcı olmanın değil, hayatta kalmanın da gereğidir.

Türkiye'de ara eleman yetiştirilmesi için meslek liseleri kurulmuştur kurulmasına da, bu liselerden mezun olanların hayatlarının geriye kalan kısmında izleyecekleri yolun neredeyse tamamının sermaye sahipleri tarafından çizilmesine de göz yumulmuştur: bankalarda gişe memuru olarak çalışan biyologlar, gün boyu yalnızca teknik resim çizen makine mühendisleri, lokanta programları yazan bilgisayar mühendisleri, defter tutan iktisatçılarla birlikte meslek lisesinde bankacılık okuyan, endüstri meslek lisesi veya ticaret lisesinden mezun olmuş gençlerin hayattan tat almamasının da, toplum için harcanabilecek kaynakların mahvının da sorumlusu önce fazla nitelikli elemanı ucuza çalıştırma açgözlülüğüne sahip sermayedar, sonra ve daha çok ise, bu suistimalin önüne geçmek için gerekli adımları atmayan devletdir.

Elbette ki bu sermayedar ve devlet ilişkisi bir tesadüf veya ihmal sonucu değil, bile-isteye doğurulan bir durumdur. Sosyal devlet olma iddiasında olan bir devletin bu durumu oluşturması ilk bakışta bir çelişki gibi görülse de, durumun oluşması sürecinde alınan kararlar ve açığa çıkan ilişkiler için kullanılacak sözcük "çelişki"den daha ağır anlamlar içermelidir.

Şu halde, esas itibariyle, Özcan'ın dillendirdiği o tek cümle aslında Türkiye'nin doğru yola girmesi için atılması gereken adımlardan biridir.

Ama Özcan'ı YÖK Başkanı yapan Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın aklından geçen yöntemle gerçekleştirilecekse, Türkiye'nin yoldan çıkıp yalın ayak çakıl patikaya sapmasından başka hiçbir işe yaramayacağı aşikar. Zaten tam da o yüzden o kısmı burada tartışmadım ya.

2 yorum:

eren dedi ki...

Aslinda sorun, Ozcan'in Turkiye'de universite egitiminin ucretsiz oldugunu varsaymasinda. 5 yillik egitim hayatimda aldigim Ogrenim ve Katki kredilerini 3 yildir oduyorum, yakinda bitecek. Bunun ustune bir de ailemin temel ihtiyaclarimi karsilayabilmem icin gonderdigi para var. Bundan daha parali nasil olacak ki egitim?

Deniz dedi ki...

Ahhah, güzel nokta :)

Özcan'ın "ücretsiz" demesinin nedeni, üniversitelere ayrılan toplam eğitim bütçesinin toplam öğrenci sayısına bölünmesiyle elde edilen değer. Öğrencilerden alınan harçların, bu değerlerin altında kaldığı söyleniyor. İşte Özcan da buna dayanarak "ücretsiz" diyebiliyor. Fındık gibi yani: yerseniz...

Bahsettiğin kredi konusunu yukarıdaki hesapta değerlendirmedikleri de aşikar elbette :) Öyle gözden kaçacak miktarlar da ödemedik halbuki!