Ortalama bir hayatım ben; Deniz'in hayatıyım.
O'nu hiçbir zaman uçurumlu yollara sokmadım, ama -sırf kendisinin iyiliği için- çakılı ve dolambacı eksik etmedim yollarından.
Bana bayıldığını sanmam. Benden bir şikayeti olduğunu da düşünmüyorum. Ama bana, hakettiğim şefkati göstermediğini çok zamandır hissettirmeye çalışıyordum. En sonunda, dün gece, aklına girmeye karar verdim!
Yatağa girdiğinde uyumasına izin vermedim: Şener Şen'i soktum aklına! İlkin Vecihi'yi hatırlattım. Sonra Kibar Feyzo'nun köyünün ağasını. Şener Şen'in ne kadar iyi bir komedi filmi oyuncusu olduğunu hatırladı Deniz. Öyle ya, o muzip gülüş ne de yakışıyordu adamın suratına. Gülümsedi yatağında. İşte tam o sırada, doğru zamanın geldiğini anlayıp, Deniz'in zihnine şeytanca Eşkiya'yı, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'ni, Gönül Yarası'nı çağırdım. O muzip gülüşün yerini yüzdeki derin çizgilere, bana -yani hayata- özgü nasırlara, her daim asılı kalan hüzne bıraktığını farketti Deniz. Ve amacıma ulaşmıştım: Bilmem kaçıncı defa, aklında yine beni tersten yaşama arzusu vardı.
Yoo, bana "eksik" diyemezdi. Gidişatımda "bir terslik" olduğunu da düşünmez. Beni olduğum gibi kabul eder etmesine de, çocukluğundan beri her gördüğü ihtiyarın yüzü depreştirir o ihtirasını. Bunun imkansızlığı, hele ki kafasının dumanlı olduğu zamanlarda, ihtirasının yerini beni kısa kesme fikrine bıraktırır. Yanlış anlaşılmasın; intihar değildir aklından geçen. En azından ben, kendi adıma buna sebep olacak bir halt yemediğimi söyleyebilirim. Deniz yalnızca kendisi için değil, tüm türdeşleri için bunu istiyor: gülümsemelerin rakibi olmamalı.
Demek ki ona öğreteceğim daha çok şey var.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder